23 Mayıs 2009 Cumartesi

Çağdaş Drama Derneği - 2009 Yaz Dönemi -Yogunlaştırılmış-Atölyeleri

ÇAĞDAŞ DRAMA DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ

2009 YAZ DÖNEMİ YOĞUNLAŞTIRILMIŞ YARATICI DRAMA ATÖLYELERİ

ÇDD İstanbul bünyesinde 15 Haziran 2009 ile 17 Temmuz 2009 tarihleri arasında

yaratıcı drama eğitmenliği sertifika programı kapsamında yoğunlaştırılmış takvimle

Temel (1. ) Aşama,

2. Aşama

3. Aşama

4. Aşama programları

VE

06 Temmuz 2009 ile 31 Temmuz 2009 tarihleri arasında

5. Aşama programı açılması planlanmıştır.

1-2-3. Aşamalar için atölyelerin olası gün ve saatleri şu şekildedir:

A) Hafta içi her gün gündüz 3’er saat düzeninde 48 saat

(15 gün + 1 oturum toplam süre 3 Hafta)

VEYA

B) Hafta içi her gün akşam 3’er saat düzeninde 48 saat

(15 gün + 1 oturum, toplam süre 3 Hafta)

VEYA

C) Hafta içi her gün gündüz 6 saat düzeninde, 48 saat

(Toplam süre 8gün)

Yoğunlaştırılmış 4. Aşama programı ise

18-19-20-21 Haziran ile 25-26-27-28 Haziran tarihlerinde günde 6 saat düzeninde (8 gün) yapılacaktır.

GEREKLİLİKLER:

    Herhangi bir aşamada yoğunlaştırılmış programlı atölyenin açılması için en az 16 katılımcı en çok 24 katılımcının kaydı gerekmektedir. Yeter sayıda katılımcı olmaması halinde atölye açılmayacaktır. Katılımcıların, bir üst aşamaya devam edebilmeleri için 48 saatlik sürecin en az 42 saatine katılmış olmaları gerekmektedir. Katılım ücretinin yarısı kayıt esnasında ödenir. Günde 6 saatlik programlarda oturumlar 3 saat gündüz 3 saat akşam düzeninde yapılabilir.

İletişim ve Kayıt için:

ÇDD İstanbul Şubesi

Aziz Mahmut Hüdai Mah.

Halk Caddesi

Türbe kapısı Sok.

No: 13 /B

Tel: 0216 – 391 21 17

Cep: 0506 -593 83 37

cddistanbul@gmail.com

NOT: ÇDD İstanbul Şube Merkezi

Pazartesi-Salı-Çarşamba- Perşembe günleri: 14:00 – 22:00 saatleri arası

Ctesi- Pazar günleri: 10:00 – 18:00 saatleri arası açıktır.

Cuma günleri kapalıyız

9 Mayıs 2009 Cumartesi

12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali

istkukla

12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali bu yıl İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle 5 – 17 Mayıs tarihleri arasında seyirciyle buluşuyor. Bugüne dek, başta Türkiye’den ustalar olmak üzere Japonya’dan Arjantin’e, Norveç’ten İran’a geniş bir yelpazeden 150 grubun kukla ve gölge tiyatrosu yorumlarını izleyiciyle buluşturan festival, bu yıl da yine pek çok ilke imza atacak.

cengizozek1 İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin desteğiyle düzenlenen Kukla Festivali, 5 – 17 Mayıs tarihleri arasında ilgiyle izlenecek gösterilere ev sahipliği yapacak.

Festivalin Genel Sanat Yönetmeni Cengiz Özek ve İstanbul 2010 AKB Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmeni Dikmen Gürün’ün ev sahipliğinde gerçekleştirilen basın tanıtımında ilk sözü alan Dikmen Gürün, İstanbul 2010 AKB Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin temel amaç ve hedeflerinden birinin geleneksel Türk tiyatrosunun önemli unsurlarından olan Karagöz ve kukla sanatını yaşatmak ve desteklemek olduğunu belirtti. Sözlerine İstanbul seyircisine bu türün en iyi örneklerini izletmeyi hedeflediklerini belirterek devam eden Gürün, Ajans olarak 2010 yılında da bu alanda çalışmalara devam edileceğini söyledi.

krg Cengiz Özek ise, festivalin 12. yılında İstanbul 2010 AKB Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin desteğine teşekkür ederek başladığı konuşmasında festivalin Geleneksel Türk Tiyatrosu’na önemli katkılar sağlayan Türk Tiyatro tarihinde bir mihenk taşı olan 2008 yılında kaybettiğimiz Prof. Dr. Metin And’a ithaf edildiğini belirtti. Festival Onur Ödülü’nün ise “Gölgeye Övgü” sergisi dolayısıyla İstanbul Modern’e 5 Mayıs 2009 Salı gecesi gerçekleşecek açılış gecesinde takdim edileceğini söyleyen Cengiz Özek; festivalde 12 Ülkeden her biri dünya çapında tanınmış 20 Grubun 17 farklı mekanda toplam 75 gösteri sunacağını ve festival programının oldukça zengin bir içeriğe sahip olduğunu belirtti.

Cengiz Özek ayrıca festival bünyesinde yer alacak diğer etkinliklerden bahsetti. Bunlar arasında Akdeniz Kuklası Sempozyumu, Mısır Kuklası Sergisi, Belgesel Gösterimleri, Karagöz Atölye Çalışmaları, Philippe Genty Topluluğu Atölye Çalışmaları, Söyleşiler yer aldığını ve festivalin kukla sanatının bir kez daha gündeme gelmesi açısından önemini vurgulayarak herkesi festivale davet etti.

 

İstanbul’da bir kukla devi: Philippe Genty Topluluğu

5 Mayıs 2009 Salı günü başlayacak olan festivalin öne çıkan grubu Philippe Genty Topluluğu. Festival dünyaca ünlü Fransız Philippe Genty Topluluğunu Türk izleyicisiyle ilk kez buluşacak olan “Zigmund Follies” adlı oyunlarıyla ağırlayacak. Objelerin fantastik dili üzerine çalışmalarını sürdüren Philippe Genty, dans, ışık, obje, hareket ve tiyatroyu bir arada kullanıyor ve bunu ustalıkla yaparken seyirciyi adeta büyülüyor. Philippe Genty Topluluğu festival bünyesinde İBB Şehir Tiyatroları Yeni Harbiye sahnesinde 12-13-14 Mayıs tarihlerinde 3 gün süreyle atölye çalışması gerçekleştirilecek.

Festival Açılışı Jordi Bertran Topluluğu’ndan

Festivalin açılış gösterisi ise dünyanın en önemli ipli kuklacısı olarak kabul edilen Jordi Bertran Topluluğu'ndan nefes kesici bir gösteri. Joan Brossa'nın şiirleriyle kuklanın buluştuğu “Poemes Visuals”.

Akdeniz Kuklası Sempozyumu

Festival bünyesinde 5-6 Mayıs 2009 tarihlerinde İstanbul Modern’de Akdeniz Kuklası Sempozyumu gerçekleşecek. Sempozyumda “Akdeniz’de Kukla Geleneği”, “Karagöz ve Akdeniz Kuklasına Etkisi”, “Akdeniz’de Kukla Etkileşimi” ve “Akdeniz Kuklası ve Toplum - Dün ve Bugün” adlı başlıklar altındaki konular tartışılacak.

Festival hakkında detaylı bilgiye;

www.istanbul2010. org

ve Kukla İstanbul

Tel: 0212 243 47 04- 0212 243 06 02 numaralı telefonlarından ulaşılabilir.

ve bir röportaj :Karagöz'e dünyanın hayranlığı artıyor

1 Mayıs 2009 Cuma

EĞİTİM-ÖĞRETİMDE YAŞAYARAK ÖĞRENME YÖNTEMİ VE ESTETİK SÜREÇ OLARAK YARATICI DRAMA

EĞİTİM-ÖĞRETİMDE YAŞAYARAK ÖĞRENME YÖNTEMİ VE ESTETİK SÜREÇ OLARAK YARATICI DRAMA
( MakaLe özeti )
Prof Dr. İnci SAN

Eğitimin yüklendiği sorumluluk ve görevler arasında, bireyleri “yaratıcı ve üretken kılma” giderek daha önemli bir yer tutmaktadır. Toplumsal gelişim ve değişimlerden etkilenen eğitim sistemleri de, yenileme ve uyum çabalarına “eğitimde nitelik geliştirme” yoluyla çareler aramaktadır.
1900’lerin başında Almanya’da “kültürel çöküş ve insanın kendine yabancılaşması” olgusuna karşı en başta güzel sanatlar, edebiyat ve yaratıcı etkinlikler yoluyla, estetik zevkin eğitimine gerekli önemin verilmesine ve estetik eğitimine öğretimin öz alanlarından biri olarak yönelindiğine tanık oluyoruz. ( San, 1983, s.63-64). 1900’de Paris’te 1904’te Bern’de, 1908’de Londra’da ve 1912’de Dresden’de toplanan uluslar arası sanat eğitimi kongrelerinde örgün eğitim içindeki estetik eğitiminin iyileştirilmesi için ortak çözümler aranmıştı.
Almanya’da Konrad Lange daha 1900’lerde “çocuğun estetik haz alma yetisinin eğitilmesi” üzerinde duruyor ve şu öncülleri ortaya koyuyordu:
1-Resim dersi her okulun ana derslerindendir.
2-Her öğrenci, doğayı ve kendi çevresindeki nesneleri biçim ve renkleriyle kendi başına gözlemlemeyi ve gözlemlerini açık seçik ortaya koymayı ( çizerek, resmederek) öğrenmelidir.
3-Her öğretmen resim çizebilmeli ve geliştirmiş olduğu sanat görüşü yanında, güçlü sanatsal ilgileri de bulunmalıdır.
İngiltere’deki eğitimde nitelik geliştirme arayışlarının Almanya’daki gibi estetik eğitim boyutuyla çözülmeye çalışılması William Morris (1834-1896)’lara dayanır. Yüzyıl başında hala çok tutucu fikirler üretilirken bir yandan da özellikle ilkokullardaki öğretim uygulamalarına yönelik önerileri kapsayan Eğitim Yönetim Kurulu’nun El Kitabı’nın önsözünde, “her öğretmenin kendine özgü bir öğretim yöntemi uygulaması gerektiği, uygulamalarda aynılığın en son istenen şey olduğu vurgulanması” yaklaşımını bir öğretmen tipine ilk öneri gibi görmemiz mümkündür. Bunun bir sonucu olarak İngiltere’de 1911’lerde okullara drama uygulamalarının girdiğini görüyoruz.
1977 yılında İngiltere’de yayınlanan bir eğitim raporunda, genel eğitimde öğrenciye deneyim kazandıran, birbirine eşdeğer başlıca disiplinler arasında “Estetik ve Yaratıcı Alan”ın da olması dikkat çekicidir. Güzel sanatlar eğitiminin ve özellikle dramanın, çocuk ve ergenin okul ve toplum içindeki ahlaksal, kültürel, zihinsel, dilsel ve fiziksel gelişimlerini hızlandırdığı; öğrencileri, ileride yetişkin olarak yer alacakları yaşamdaki olanak ve fırsatlara, sorumluluklara, deneyimlere hazırladığı göz ardı edilmemelidir.
1990’da İngiltere’de eğitimde yeni arayışlar kapsamında eğitimde güzel sanatların yeri tartışılmıştır. Eğitimde yer alacak güzel sanat dalları/türleri başlıca şöyle belirlenmiştir: görsel ve plastik sanatlar, sessel sanatlar, devinimsel, sözel ve dramatik sanatlar. Dramatik çalışmaların tüm ders programı ünitelerinde kullanılabileceği önemle vurgulanmış ve özellikle yaratıcı dramanın özünde çocuk oyunlarından çıktığı, çocuk ve ergende doğal bir form olduğu ve yaratıcılığı bu doğal yoldan geliştirdiğine dikkat çekilmiştir.( Davies, s.8)
Drama çalışmaları sürecinde genellikle dört tip uygulama yer alır
1.Isınma Çalışmaları: Bu uygulamalar oldukça kesin kurallarla belirlenmiş olup, grup yönlendiricisi ( drama öğretmeni ) tarafından yürütülür.
2.Oynama: Belirlenmiş kurallar içinde özgürce oyun kurma ve bu oyunları geliştirme çalışmaları
3.Doğaçlama Çalışmaları: Daha az kesin olarak belirlenmiş bir süreç olup saptanan bir konu ya da temadan çıkılmaktadır ya da saptanmış bir hedefe doğru gelişmektedir.
4.Oluşumlar: Bu süreç özellikle hiç belirlenmemiş bir çıkış noktasından hareket etmektedir. Sürecin nasıl gelişeceği ve nereye varılacağı önceden belirsizdir.
Eğitimde drama açısından karakteristik olan, oyun yöneticisinin ya da drama öğretmeninin kişiliğidir. Çocuğun oyun oynama yetisinin korunarak ya da yeniden ortaya çıkarılarak ve geliştirilerek, üzerinde düşünülüp tartışılan ve sorumluluk duyulan bir oynamaya dönüştürülmesi için pedagojik formasyonu olan bir kişiye gereksinme vardır. Bu kişinin aynı zamanda ısınma çalışmaları, oynama, doğaçlama ve oluşumları, gösterime hazırlamayı, danışma, görüşme ve bilgi edinmeyi, oyun grubunun alıştırmalarını yürütmeyi ve en sonunda bu tür çalışmaları grupla birlikte geliştirmeyi öğrenmiş olması gereklidir.
Eğitimde drama ya da diğer adıyla oyun eğitbilimi alanı üzerinde bilimsel çalışmalar yapılması ve bir yüksek öğrenim bilim dalı olması bakımından oldukça yeni bir alandır.
Türkiye’de sanat ve drama’nın eğitim sürecine dahil olma süreci Cumhuriyet dönemine denk düşüyor.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu, İsmail Hakkı Tonguç, Satı Bey, Mustafa Necati gibi eğitimci / sanatçı düşünürlerimiz bu fikirleri destekleyip uygulamaya geçirmeyi başarmışlardır. Kazım Karabekir Paşa’nın 1910’lu yıllarda okul oyunları yazması ve bu oyunların şarkılarını da yazıp bestelemesi sanat eğitimi tarihimiz açısından ilginçtir. Bu anlamda Köy Enstitülerindeki sanat etkinliklerini de (resim, müzik ve tiyatro ) unutmamak gerekiyor.

Sonuç
Görülmektedir ki, tüm ilerici eğitim arayışlarında, kişisel bağımsızlığı eğitim içinde sanatlarla güçlendirilebileceği düşünüşü temel alınmaktadır. Güzel sanatlar eğitiminin en çağdaş biçiminin tümel bir sanat eğitimi olduğu ve olanaklar elverdiğince en yeni sanat biçimlerine de yer verilmesi gerekliliği kabul görmektedir.
Bizim eğitim dizgemizde ise güzel sanatlar eğitimi resim ve müzik dersleriyle sınırlı kalmaktadır. Drama ve dans gibi alanlar henüz okullarımıza girmemiştir.
Neler yapmalıyız? En başta eğitimde drama, gerek bir sanatsal alan gerekse bir eğitim-öğretim yöntemi olarak tüm öğretmenlere tanıtılmalıdır. Tüm öğretmen yetiştiren yüksek okul ve fakültelerde drama dersi zorunlu bir ders olarak konmalıdır.



San, İnci (2006). Ömer Adıgüzel (Editör). Yaratıcı Drama: Yazılar (s.103-112). Ankara, Natürel Yayıncılık.

SANATTA YARATICILIK, OYUN, DRAMA

SANATTA YARATICILIK, OYUN, DRAMA
( MakaLe özeti )
Prof Dr. İnci SAN

I-Yaratıcılık Tanımı ve Sanatsal Yaratmaya Örnekler
Yaratıcılık kavramı en çok “güzel sanatlar alanındaki yaratıcılık” için kullanılmıştır. Yaratıcılık, “daha önceden kurulmamış ilişkiler arasındaki ilintileri kurabilme, böylece yeni bir düşünü şeması içinde, yeni yaşantılar, deneyimler, yeni ve özgün düşünceler ve yeni ürünler ortaya koyabilme yetisidir.” Bir diğer tanım ise; “her düzeyde var olan ve insan yaşamının her bölümünde kendini gösterebilen bir yeti, gündelik yaşamdan bilimsel çalışmalara dek uzanan, sanatsal alanda başyapıtların çıkmasına neden olan süreçler bütünü ve ayrıcı bir tutum ve davranış biçimidir.” Bu anlamda aklımıza gelebilecek isimler Einstein, Picasso, Feininger, Braquue ve Mondrian’dır.

II- Tüm Beyinsel Yaratıcılık
Yaratıcılığın ta Antik Yunan’dan beri beyinsel bir güç olduğu bilinmektedir. Ned Hermann, işlevler açısından beyni dört çeyrek küreye bölüyor, her bölümde ayrı, özelleşmiş alanlar olduğunu, her birinin kendine özgün ve özel bir dili, algılayışı, değerleri, yetileri ve bilme-tanıma yolları olduğunu belirtiyordu. Sol beyin bölümünde mantıksal, çözümleyici, nicel olgulara dayalı, planlı, örgütlü ayrıntılı ve ardışık düşünme biçimleri yer almaktadır. Bu düşünme biçimleri için bilimsel düşünme biçimleri diyebiliriz. Sağ beyin bölümünde ise coşkusal, kişilerarası, duygulara dayalı, devinimsel-duyusal (kinestetik), gizemli, sezgisel, sentezci, bütünsel ve birleştirici düşünme biçimleri rol oynamaktadır. Bu düşünme biçimlerine sanatsal düşünme biçimleri denebilir.

III- Yaratıcılık Sürecinde Aşamalar
Graham Walls tarafından saptanmış yaratıcılık aşamaları şunlardır:
1-Hazırlık Aşaması
2-Kuluçka Aşaması
3-Aydınlanma Aşaması
4-Gerçekleme ya da Doğrulama Aşaması




Hermann’ın savı, yaratıcılığın kaynağının beyin olduğu ve yalnızca bir bölümünün değil, beynin tümünün yaratıcılığa kaynaklık ettiğidir. Hermann’a göre yaratıcılık aşamaları şöyledir:
1)Hazırlık döneminde sorun, gereksinim ya da gerçekleştirilmek istenen şey saptanır. Beynimizin sol yarı küresinde olguların çözümlenmesi, süreçlerin belirlenmesi oluşur.
2)Kuluçka aşamasında sorundan çıkarak geriye gidiler. Sorun zihnin irdelenmesine, incelemesine bırakılır. Bu esnada, dalgın düşünme, bilinçaltı ve duyumsal algılama gibi yetiler çalışır.
3)Aydınlanma aşamasında düşünüler yaratıcılığa bir temel oluşturmak üzere zihinden doğarlar. Beynin sağ üst çeyreği devrededir.
4)Gerçekleme-doğrulama aşaması, aydınlanma aşamasında ortaya çıkan ne ise, onun gereksinmelerini karşılayıp karşılayamayacağını, hazırlık aşmasında saptanmış ölçütlere uyup uymayacağının anlaşılması için yapılan bir dizi etkinliktir. Beynin sol yarı küresi devrededir.

IV. Sanatsal Yaratma Sürecine Bir Örnek
Her sanat ürünü, bir ya da birden çok imge taşır. Öznel gerçekliğin nesnel bir yansımasıdır, bir formdur, şiirsel anlatıma sahip bir mecaz’dır. Bu yönüyle sanat, yaratıcılıkta diğer alanlardan ayrılır.



Picasso’nun “Guernica” duvar resminin tüm yaratılış aşamalarını izlemek olanaklıdır. Zira Guernica, mecazi anlatımın en güzel örneklerindendir. Picasso, duvar resmine 1937’de İspanya’nın Bask eyaletindeki Guernica kasabasının faşistlerce bombalanarak tüm sivil halkıyla yok edilmesinden etkilenerek başlamıştı. Bombardımandan hemen iki gün sonra ilk eskizini çizdi.


1 Mayıs 1937: Eskiz eserin en sonunda alacağı ayrıntılı mecazi yapısında da ortaya çıkacak genel kavramın ana çizgilerini ortaya koymaktadır.

2 Mayıs 1937: At başıyla ilgili çalışmaları yapmıştır. Bu insanın dostundan yükselen mecazi bir haykırıştır. Zira sanatçının zihninde at, insanın dostu olduğunu simgeleyen bir genel imgesidir.

8 Mayıs 1937: At ile ilgili mecaz, değişikliğe uğramış, ayrıca bir çocuk taşıyan ve kalkmaya çabalayan bir kadın mecazı geliştirilmiştir. Mecazi anlamı, “kendi yaşamını kurtarma”dır. Bu mecazın daha sonra boğaya yakaran kadın figürü ile atın sağında, çabalayan, kalkmaya uğraşan kadın figürü olarak iki mecaz halinde karşımıza çıktığını izlemekteyiz.

9 Mayıs 1937: Elinde bir merdiven üzerinde sendeleyen bir kadın figürü eklemiştir. Burada Picasso, “ölüm rüzgarıyla sarsılan yaşam” kavramını ifade etmek için mecaz arıyor gibi görünmektedir.
Uygun mecazlar bulma süreci, tüm yapıyı etkili bir organik çizim ve biçimleme haline gelinceye dek sürmüştür.
Gazete yapraklarına dönüşmekte olan at, belki de böylesine tam bir “kitle halinde öldürme”den geriye kalandır. Kitle ölümü ve onun dehşetini anlatacak tek bir canlı kalmıştır ama bu öldürme olayı hakkında insanlar, ikinci elden, yani basından duyacağı haber ve söylentilerden bilgi edineceklerdir.
Guernica’daki mecazların çoğunun temelinde İspanyol kültürü vardır. Boğanın “mecazi” kullanılışı ilginçtir. Vahşeti temsil eden boğa, aynı zamanda resmin tüm bağlamı içinde, yazgının da simgesi olarak görünmektedir. İspanyol kültür geleneğine göre, boğa, boğa güreşlerinde yenilen’dir. Resimdeki boğa cüretlidir ama onun vahşi zaferi, geçici olsa gerektir.
Yaratıcılık aşamaları açısından baktığımızda Picasso, ilk eskizde ortaya çıkan ana düşünü bize üçüncü aydınlanma aşamasında anımsatıyor. Hazırlık dönemi, eskizlerin oluşması sürecinde kendini gösteriyor. Eskizlerin her biri, bir tür doğrulama, iletinin tam olarak ortaya çıkıp çıkmayacağının kanıtlamaya çalışıldığı aşamalar olarak ortaya çıkıyor. Bizi bu eserin etkilemesi, “mecazi” yapısındaki, kuruluşundan ileri gelmektedir. Sanatçının yaşamı yok etme hareketi olarak beliren bir olaya karşı tepkisinin şairce betimlenmesidir. Mecazlar çarpıcıdır. Mecazların özgünlüğünde ve onların tuhaf biçimleri ve kıvrılıp bükülmeleri karşısında sarsılıyoruz.
Yinelemek gerekirse, sanatsal yaratma, yeni bir ürün ve bu üründeki yepyeni imgelerin ya da mecazların doğuşu demektir.

V- Oyun-Drama-Eğitim İlişkileri
Kişiye, onun “şey”ler hakkında anlamlar geliştirmesine yardımcı olmak; onu bir şeyleri bilmeye, beceri kazanmaya başlatmak, onun kişisel deneyimlerle öğrenmesini örgütlemek, beyinsel alabilirliğini genişletmek, eğitimin temel misyonudur. “Çocuğun psiko-sosyal gelişiminin aynası olan, gelişim dönemleri boyunca ilerleyen, gerçek durumlarla başa çıkmak için yeni modeller yaratan” oyunla ve drama yoluyla eğitimin bu misyonu etkin bir şekilde gerçekleştirilir. Eğitimde drama, bir disiplin ve yöntem olarak oyun’un gücünü eğitme eylemine sokan pedagojik bir uzmanlık alanıdır. Eğitimde drama süreçleri ile oyun’un nitelikleri arasında epey benzerlik olması gerçeğinden yola çıkarak yaratıcı dramanın oyunsu karakteri ve yaratıcı edimlere, yaratıcılık süreçlerine tam uygunluğu, onun eğitimde kullanılmasının gerekliliğine bir açıklama ve gerekçedir.

VI. Bir Drama Uygulaması
Hazırlık:
*Derin bir soluk alıp gözlerinizi kapatıp ortaokul-lise çağlarınıza dönmeye çalışınız
Canlandırma:
*Şimdi önünüzde bir sandık var ve içinde eski giysileriniz, tam da okul yıllarınızdan giysileriniz bulunmakta. Sizin için anlam taşıyan bir giyside dikkatinizi odaklaştırınız. ( 5-6 dakika sonra) Gözlerinizi açabilirsiniz.
*Şimdi kim kendi giysisini tanımlamak, anlatmak ister?
Değerlendirme:
Bu uygulama sonunda kendi giysisini anlatmak isteyen üç kişiye söz verilebildi. Birincinin giysisi bir okul önlüğüydü. Katılımcı bu önlük içinde o dönemde kendini çok beğendiğini, özellikle öğretmenlerinden gelen bir ilgiyle karşılandığını, okulda da, belki de bunun için çok başarılı olduğunu anımsamıştı. İkinci söz alan dinleyici, kendi diktiği bir elbiseyi anımsamış, onu hayalinde giymiş ve mutlu olmuştu. Üçüncü dinleyici, Köy Enstitüsü yıllarına dönmüş, o giysinin bir bakıma Köy Enstitü’lü olma bilinciyle özdeş olduğunu anımsamış ve bunu yeniden yaşamıştı.
Burada oluşan süreçler şunlardı; Kendini keşfetme, imgelerle düşünebilme, duyusal algıları anımsama, algılarla duyulardan görsel yaşantılar kazanma, zenginleşme, yaşantı ve mecazlar, gerçekmiş gibi anımsama.
Bu uygulamadaki “sandık”, bir mecaz, bir iğretilemedir. Katılanların yaşamlarının bir bölümünü simgeler. Simgeler arasında kurulan ilintiler ve buna dayalı olarak geliştirilen imgeler o anda yaratılmışlardır, yaratıcı süreçler en azından zihinsel temelde yaşanmıştır.

VII: Sonsöz
Eğitim sisteminde yeni bir düzenleme şarttır. Bu düzenleme, tüm beyinsel yaratıcılık süreçlerini bilmeyi, bu süreçleri eş zamanlı ve birbiriyle bağlantılı ilintiler içinde yaratmayı hedef almalıdır.

San, İnci (2006). Ömer Adıgüzel (Editör). Yaratıcı Drama: Yazılar (s.169-195). Ankara, Natürel Yayıncılık.

EĞİTİMDE YARATICI DRAMA

EĞİTİMDE YARATICI DRAMA
( MakaLe özeti )
Prof. Dr. İnci SAN

Drama kavramının tam bir Türkçe karşılığı bulunmamaktadır. Yunanca “dran” ( yapmak, etmek, eylemek)’dan türetilmiştir. Drama ise eylem anlamını taşıyan, yine Yunanca “Dramenon”un seyirlik olarak benzetmecisi biçiminde kullanımıdır. Yaratıcı drama (creative drama) kavramı daha çok ABD’de kullanılmaktadır. Yaratıcı dramanın eğitim süreçleri içinde kullanımı bakımından en deneyimli ülkesi İngiltere’de ise daha çok “eğitimde drama” ( drama in education) kavramı kullanılmaktadır.

Niçin Yaratıcı Drama
Eğitimcilerin asıl görevi, çocukların ve ergenlerin dünyayı anlayabilmeleri yönünde, onların çevreleri ile başkaları ve kendileriyle etkileşim ve iletişime girmeleri için olanaklar hazırlamaktır. Ancak, günümüzde okulda ve evde çocuklara bu bakımdan sağlanan olanaklar kısıtlıdır. Yaratıcı drama, yukarıda sayılan yeti ve değerlerin öğrenme süreçlerine katılmasını olanaklı kılmaktadır. Drama çalışmaları grup etkinlikleri biçiminde ve yaşayarak öğrenmeyi olanaklı kıldığı için doğasında etkileşim vardır. Bu da, kaçınılmaz olarak “toplumsallaşma”yı getirmektedir.
Yaşamda ve oyunlardaki temel yapıların benzeşmesi, oyundaki etkileşim ile toplumsal gerçeklikteki etkileşimin de temel yapılarının benzer olması, oyun’un eğitimde kullanılmasına başlıca etmen olmuştur. Ancak gelenekselleşmiş çocuk oyunlarının, ritüellerin tutucu yanı, yaratıcı drama’da yer almaz. Yaratıcı drama’da etkinlikler hem yaşam durumlarına bir hazırlık hem de iyileştirici yönler taşımaktadır.

Kısa Tarihçe
20. yy.ın başında sınıfta uygulanan ilk drama dersleri ile ilgili olarak, Harriet Finlay-Johnson’ın adı geçer. Bu sırada drama in education’ın kuramsal temelleri atılıyor, pek çok yayın yapılıyordu. Drama, bir öğrenme süreci olarak Finlay-Johnson’ın çok doğru olarak anladığı biçimde, gelişimine başladı; ancak sonraki elli altmış yıl içinde o kadar iyi değerlendirilemedi. Drama olgusu, okul temsillerine, retorik çalışmalarına, toplu halde konuşmaların sergilendiği müsamerelere dönüştü. Ancak 1960’larda, Dorothay Heatheote ile drama yine asıl olması gereken biçimini bulmaya başladı. 1960’larda da Brain Way sınıfta dramaya duyusal yaşantıları ekledi. Ayrıca Way’in getirdiği yeni parola “bireyin bireyselliğinin” ön plana çıkarılmasıydı. 1970’lerde Dorothy Heathcote drama’yı yeniden tanımlamaya girişti ve drama ile eğitim arasındaki ilişkileri yeni baştan irdeledi. Böylece, öğrencilerde gerçek yaşantılar yaşatma dönemi de başlamış oldu.

Yaratıcı Drama’nın Diğer Kimi Özellikleri
Norman’a göre ; “Drama etkinliği, drama yaşantısının somut olarak duyumsanmasıyla kişinin evrensel, toplumsal, moral, etik ve soyut kavramları anlamlandırmasıdır. Yani, kavramsal dünya ile gerçek dünya ikilisinin dramada özetlenmesi vardır.” Drama zihinsel bir durumdur. Bu da dramanın bir soyutlama olduğunu açıkça gösterir.

Yaratıcı Drama’nın Getirdiği Diğer Boyutlar
Edilgenlik yerine katılımcı olma, bağımlılık yerine bağımsız olma ve karar verebilme, yetkinleşme, demokratikleşme yaratıcı dramanın kazandırabileceği diğer niteliklerdir. Burada oyun ya da drama’nın yönlendiricisinin önemine de değinmek gerekir. Grup dinamiğinin ayarlanması, zamanında bazı durumlara müdahale edilerek akışın değiştirilebilmesi, anında yepyeni durumlar yaratabilmesi oyun yöneticisinin taşıma gerekli niteliklerdir. Drama yöneticisi hem oyuncu, hem pedagog hem de biraz psikologdur.
Eğitimde drama, bunun dışında başlıca şu alanlarda da başvuruları değerli kaynaktır: Tiyatro oyuncusu yetiştirmede, çocuk ve ergenlerin özgür zaman etkinliğinde, suçlularla, alkol bağımlılarıyla, hastanelerde, engellilerle, vb…

Yaratıcı Drama Çalışmasının Aşamaları
1.Kendini tanıma ( bedensel ve psişik açıdan) karşısındakini tanıma
2.Karşılıklı iletişim
3.Karşılıklı iletişimin giderek ikili iletişimden
a.Daha çok kişili iletişim ve etkileşime geçmesi ( retorik etkileşim)
b.Roller üstlenme ( öyleymiş gibi yapma – make believe play)
4.Tiyatro denilebilen aşama – gösterim aşaması – oyunculardan izleyiciye doğru…
5.Tüm bu aşamaların ardından oyun, roller, yaşantılar, canlandırılan kişilikler ve konunun irdelenmesi üzerinde yapılan tartışmalar

Sonuç
Drama’daki öğrenme, bir tür yeniden yapılanmadır. Öğrencilerin, çocuk ya da genç, öğrendiklerini, bilgilerini yeni bir bakış açısından değerlendirmesidir. Kazanılmış kavramların irdelenmesi, bu kavramlara yeni anlamlar yüklenmesi söz konusudur. Deneyim ve yaşantılar yeniden gözden geçirilir. Tüm süreçler doğal bir öğrenmeyi getirir.
Drama ile edinilen bilgilenme, okul disiplinleri içinde edinilen ezbere dayalı, kuramsal bilgilendirme değildir. Dramada bilgi kullanılır ama ünik bir biçimde dünya ile kurulan öznel ve nesnel ilişkiler içinde yapılanır. Bunun için de drama’nın eğitimde kullanımı bir gereksinimdir.

San, İnci (2006). Ömer Adıgüzel (Editör). Yaratıcı Drama: Yazılar (s.46-57). Ankara, Natürel Yayıncılık.