1 Mayıs 2009 Cuma

EĞİTİM-ÖĞRETİMDE YAŞAYARAK ÖĞRENME YÖNTEMİ VE ESTETİK SÜREÇ OLARAK YARATICI DRAMA

EĞİTİM-ÖĞRETİMDE YAŞAYARAK ÖĞRENME YÖNTEMİ VE ESTETİK SÜREÇ OLARAK YARATICI DRAMA
( MakaLe özeti )
Prof Dr. İnci SAN

Eğitimin yüklendiği sorumluluk ve görevler arasında, bireyleri “yaratıcı ve üretken kılma” giderek daha önemli bir yer tutmaktadır. Toplumsal gelişim ve değişimlerden etkilenen eğitim sistemleri de, yenileme ve uyum çabalarına “eğitimde nitelik geliştirme” yoluyla çareler aramaktadır.
1900’lerin başında Almanya’da “kültürel çöküş ve insanın kendine yabancılaşması” olgusuna karşı en başta güzel sanatlar, edebiyat ve yaratıcı etkinlikler yoluyla, estetik zevkin eğitimine gerekli önemin verilmesine ve estetik eğitimine öğretimin öz alanlarından biri olarak yönelindiğine tanık oluyoruz. ( San, 1983, s.63-64). 1900’de Paris’te 1904’te Bern’de, 1908’de Londra’da ve 1912’de Dresden’de toplanan uluslar arası sanat eğitimi kongrelerinde örgün eğitim içindeki estetik eğitiminin iyileştirilmesi için ortak çözümler aranmıştı.
Almanya’da Konrad Lange daha 1900’lerde “çocuğun estetik haz alma yetisinin eğitilmesi” üzerinde duruyor ve şu öncülleri ortaya koyuyordu:
1-Resim dersi her okulun ana derslerindendir.
2-Her öğrenci, doğayı ve kendi çevresindeki nesneleri biçim ve renkleriyle kendi başına gözlemlemeyi ve gözlemlerini açık seçik ortaya koymayı ( çizerek, resmederek) öğrenmelidir.
3-Her öğretmen resim çizebilmeli ve geliştirmiş olduğu sanat görüşü yanında, güçlü sanatsal ilgileri de bulunmalıdır.
İngiltere’deki eğitimde nitelik geliştirme arayışlarının Almanya’daki gibi estetik eğitim boyutuyla çözülmeye çalışılması William Morris (1834-1896)’lara dayanır. Yüzyıl başında hala çok tutucu fikirler üretilirken bir yandan da özellikle ilkokullardaki öğretim uygulamalarına yönelik önerileri kapsayan Eğitim Yönetim Kurulu’nun El Kitabı’nın önsözünde, “her öğretmenin kendine özgü bir öğretim yöntemi uygulaması gerektiği, uygulamalarda aynılığın en son istenen şey olduğu vurgulanması” yaklaşımını bir öğretmen tipine ilk öneri gibi görmemiz mümkündür. Bunun bir sonucu olarak İngiltere’de 1911’lerde okullara drama uygulamalarının girdiğini görüyoruz.
1977 yılında İngiltere’de yayınlanan bir eğitim raporunda, genel eğitimde öğrenciye deneyim kazandıran, birbirine eşdeğer başlıca disiplinler arasında “Estetik ve Yaratıcı Alan”ın da olması dikkat çekicidir. Güzel sanatlar eğitiminin ve özellikle dramanın, çocuk ve ergenin okul ve toplum içindeki ahlaksal, kültürel, zihinsel, dilsel ve fiziksel gelişimlerini hızlandırdığı; öğrencileri, ileride yetişkin olarak yer alacakları yaşamdaki olanak ve fırsatlara, sorumluluklara, deneyimlere hazırladığı göz ardı edilmemelidir.
1990’da İngiltere’de eğitimde yeni arayışlar kapsamında eğitimde güzel sanatların yeri tartışılmıştır. Eğitimde yer alacak güzel sanat dalları/türleri başlıca şöyle belirlenmiştir: görsel ve plastik sanatlar, sessel sanatlar, devinimsel, sözel ve dramatik sanatlar. Dramatik çalışmaların tüm ders programı ünitelerinde kullanılabileceği önemle vurgulanmış ve özellikle yaratıcı dramanın özünde çocuk oyunlarından çıktığı, çocuk ve ergende doğal bir form olduğu ve yaratıcılığı bu doğal yoldan geliştirdiğine dikkat çekilmiştir.( Davies, s.8)
Drama çalışmaları sürecinde genellikle dört tip uygulama yer alır
1.Isınma Çalışmaları: Bu uygulamalar oldukça kesin kurallarla belirlenmiş olup, grup yönlendiricisi ( drama öğretmeni ) tarafından yürütülür.
2.Oynama: Belirlenmiş kurallar içinde özgürce oyun kurma ve bu oyunları geliştirme çalışmaları
3.Doğaçlama Çalışmaları: Daha az kesin olarak belirlenmiş bir süreç olup saptanan bir konu ya da temadan çıkılmaktadır ya da saptanmış bir hedefe doğru gelişmektedir.
4.Oluşumlar: Bu süreç özellikle hiç belirlenmemiş bir çıkış noktasından hareket etmektedir. Sürecin nasıl gelişeceği ve nereye varılacağı önceden belirsizdir.
Eğitimde drama açısından karakteristik olan, oyun yöneticisinin ya da drama öğretmeninin kişiliğidir. Çocuğun oyun oynama yetisinin korunarak ya da yeniden ortaya çıkarılarak ve geliştirilerek, üzerinde düşünülüp tartışılan ve sorumluluk duyulan bir oynamaya dönüştürülmesi için pedagojik formasyonu olan bir kişiye gereksinme vardır. Bu kişinin aynı zamanda ısınma çalışmaları, oynama, doğaçlama ve oluşumları, gösterime hazırlamayı, danışma, görüşme ve bilgi edinmeyi, oyun grubunun alıştırmalarını yürütmeyi ve en sonunda bu tür çalışmaları grupla birlikte geliştirmeyi öğrenmiş olması gereklidir.
Eğitimde drama ya da diğer adıyla oyun eğitbilimi alanı üzerinde bilimsel çalışmalar yapılması ve bir yüksek öğrenim bilim dalı olması bakımından oldukça yeni bir alandır.
Türkiye’de sanat ve drama’nın eğitim sürecine dahil olma süreci Cumhuriyet dönemine denk düşüyor.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu, İsmail Hakkı Tonguç, Satı Bey, Mustafa Necati gibi eğitimci / sanatçı düşünürlerimiz bu fikirleri destekleyip uygulamaya geçirmeyi başarmışlardır. Kazım Karabekir Paşa’nın 1910’lu yıllarda okul oyunları yazması ve bu oyunların şarkılarını da yazıp bestelemesi sanat eğitimi tarihimiz açısından ilginçtir. Bu anlamda Köy Enstitülerindeki sanat etkinliklerini de (resim, müzik ve tiyatro ) unutmamak gerekiyor.

Sonuç
Görülmektedir ki, tüm ilerici eğitim arayışlarında, kişisel bağımsızlığı eğitim içinde sanatlarla güçlendirilebileceği düşünüşü temel alınmaktadır. Güzel sanatlar eğitiminin en çağdaş biçiminin tümel bir sanat eğitimi olduğu ve olanaklar elverdiğince en yeni sanat biçimlerine de yer verilmesi gerekliliği kabul görmektedir.
Bizim eğitim dizgemizde ise güzel sanatlar eğitimi resim ve müzik dersleriyle sınırlı kalmaktadır. Drama ve dans gibi alanlar henüz okullarımıza girmemiştir.
Neler yapmalıyız? En başta eğitimde drama, gerek bir sanatsal alan gerekse bir eğitim-öğretim yöntemi olarak tüm öğretmenlere tanıtılmalıdır. Tüm öğretmen yetiştiren yüksek okul ve fakültelerde drama dersi zorunlu bir ders olarak konmalıdır.



San, İnci (2006). Ömer Adıgüzel (Editör). Yaratıcı Drama: Yazılar (s.103-112). Ankara, Natürel Yayıncılık.

Hiç yorum yok: